Zararlı bir maddeye bağımlılıktan takıntı düzeyine gelmiş çeşitli alışkanlıklara kadar, insan iradesini elinden alan pek çok bağımlılık türü var. Hepsini birden kapsayacak şekilde soralım: Bağımlılık hastalık mıdır? Neden?
Bu soru için öncelikle bağımlılığın genel tanımına ve beyin nörofizyolojisinde oluşturduğu değişikliğe bakmakta yarar var. Kısaca bağımlılık, bir maddenin yaşamı ve sağlığı olumsuz etkilemesine rağmen kullanımına devam edilmesine denir. Bağımlılık, kişide kontrolü aşan bir davranış biçimi değişikliği ile beyinde birçok nörokimyasal ve nörofizyolojik değişikliğe yol açtığı için hastalık olarak kabul edilmekte olup tedaviler “Bağımlılık kronik bir beyin hastalığıdır.” esasına göre kurgulanmaktadır. Örneğin; bir yemeğin yenilebilir ve lezzetli olması için içerisine katılan tüm malzemelerin belli bir oranda olması gerekir. Bir tutam karabiber yerine 1 kilo karabiber koyduğunuzda yemeğin tüm dengesi alt üst olur. Bağımlılık yapıcı maddeler de beyin kimyasında bu etkiyi oluşturur. Normalde mutlu, uyumlu, sakin, dinlenmiş hissetmemizi sağlayan bir takım nörokimyasalların dengesi bozulur ve kişi madde kontrolüne girer. Böylece o bağımlılık nesnesine, karşı konulması güç bir istek duymaya başlar. Bir kez bağımlılık oluştuktan sonra tıpkı şeker hastalığı, hipertansiyon, astım gibi kronik bir hastalık olduğu ve yeniden nüksedebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Sorunuzdaki takıntı meselesine de kısaca değinecek olursak; kişide bağımlılık nesnesine karşı zorlayıcı bir istek uyandırması açısından benzerlik ihtiva etmesine rağmen, takıntı ya da obsesyonun dinamikleri bağımlılık hastalığından farklıdır.
Bize her zaman “çevre, kötü arkadaş vb.” gibi bağımlılıkların görünen sebepleri anlatılır. Özgürlüğüne düşkün bir varlık olan insanın bir maddenin egemenliği altına girmesinin arka planında bilişsel, ruhsal bakımdan ne gibi gerekçeler yatar?
Buradaki özgürlük kavramı, beraberinde bağımlılık tedavi süreçlerinde de sıkça vurguladığımız sorumluluk kavramını çağırıyor. Özgürlüğün doğal sonucu ve gereği olarak sorumluluk, kişiye göre bazen kaygı doğuran, korkutucu bir durum olarak karşımıza çıkabiliyor. Hatta bizatihi bu bağımlılıklar, sorumluluklarımızın yükünden yahut kendimizden kaçmak için bir araç görevi görebiliyor. Mustafa Özel, Dostoyevski’nin kumarbaz romanını şöyle yorumlamıştı: “Kumarbaz’dan çıkardığım ders: Kumar bir talih oyunu değil, bir vertigo (baş dönmesi) oyunudur. İnsan kazanmak için değil, kaybetmek için oynar. Kaybetmek istediği para değil, kendisidir!”
Bağımlılık nesnesi her ne olursa olsun, insanın kaybettiği ya da kaybetmek istediği şey kendisi olabiliyor. Varoluşşsal kaygılar, kendimizden memnun olmadığımız ya da görmekten ısrarla kaçındığımız karanlık noktalarımız, günlük hayatın stresi, hayal kırıklığı, başarısızlık, yetersizlik ve değersizlik gibi güçlü duygulardan bir an olsun uzaklaşabilmenin işlevsel olmayan bir yolunu üretmiş olabilir kişi. Özellikle bireysel görüşmelerde adım adım “Bu madde benim hayatımdaki hangi boşluğu dolduruyor?” sorusuna yanıt ararız. Bu sorunun peşinden giderek ve insanın boşluk kabul etmez bir yapısı olduğunu da hesaba katarak üzerinde düşünmemiz gerekiyor.
Comments