top of page
Yazarın fotoğrafıCihan ULUÇ

Mengen, Safranbolu ve Sinop



Uzun süredir niyet ettiğimiz Karadeniz turuna 3 Ağustos günü Bolu’ya doğru hareket ederek başladık. Öncesinde birkaç plan ve seyahat güzergahı üzerine çalışsak da yola çıktıktan sonra bu tasarıların boşa düşebileceğini sezerek, doğaçlama bir güzergâh izledik.

Bolu Mengen Çiftliği

Gezimizin ilk durağı Bolu Mengen’de bulunan, çam ağaçlarından müteşekkil küçük bir korunun içerisine kurulmuş ve masaların birbirinden oldukça uzak konuşlandığı Mengen Çiftlik isminde işletmeydi. İki kişilik serpme kahvaltımız geldiğinde memnuniyetimiz ikiye katlandı. Ölçülü porsiyonlarda gelen kahvaltılıkların her biri özenle hazırlanmıştı. Aynı zamanda oturduğumuz masanın hemen yanında bir oyun parkının bulunması da çocuklu olarak gittiğimiz bu mekânda rahat hareket etmemizi sağladı.

Safranbolu

Kahvaltının hemen ardından uzun süredir merak ettiğim Safranbolu’ya doğru yola yola çıktık. Merak ediyordum çünkü Türkiye şartlarında mimari bir korumanın mümkün olmadığını düşünüyordum. Genelde bu tür yerleşimlerin bir veya birkaç sokaktan ibaret olanlarına aşinayız. Örnek olarak; Cumalıkızık ve Şirince köyleri. Fakat Safranbolu’da ilk kez bu kadar büyük ölçekli bir alana yayılmış Türk evi dokusunu görme fırsatım oldu.

Cumalıkızık ve Şirince gibi köylerden bence en önemli farkı Safranbolu’da gündelik bir hayatın olması. Ticari işletmeler, camii, okul ve ahalinin diğer ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar mevcut ve ilçenin yerlileri de hâlen burada yaşamakta.

Dokunun korunması açısından Safranbolu’yu Türkiye standartlarının epey üzerinde bulsam da böyle nadide bir yerleşim biriminin daha iyi yönetilebileceğini düşünüyorum. Yerleşim sınırlarına adımını attığınız andan itibaren bir başıboşluk seziyorsunuz. Yönlendirmeler ve tabelalar yeterli değil. İlçenin bir iki sokağı hariç tamamına otomobil ve diğer araçlar girebiliyor. Bu da bir trafiğe ve gürültüye yol açıyor. Meydan denebilecek yerinde birkaç kez hatalı parklanmadan dolayı trafiğin sıkıştığına ve sürücülerin gerildiğine şahit oldum. Bu tip yerleşimlere otomobil ve diğer araçları bir yere kadar müsaade etmek gerekir. Girişte oluşturulacak bir karşılama heyeti ile daha önceden planlanmış yeterli kapasitedeki otoparklara yönlendirilip ziyaretçilerin ilçe merkezine yaya olarak girmeleri sağlanabilirdi. Ayrıca bu karşılama heyetindeki görevlilerce kısa bir bilgilendirme yapılabilirdi ve böylece ziyaretler daha nitelikli bir hale gelebilirdi. Ulaşım tıpkı Büyükada örneğinde olduğu gibi pekala küçük ve kompakt elektrikli araçlar vasıtasıyla sağlanabilir. Nitekim bazı tur firmalarının bu tür hizmetleri golf sahalarında kullanılan araçların bir benzeri ile sağladığını gördüm.

Türkeli/Sinop

Safranbolu’nun ardından Sinop’un Türkeli ilçesine doğru yola çıktık. Türkeli yaklaşık 6500 nüfuslu küçük bir ilçe. Tamamını araçla turlamak birkaç dakika sürüyor. Buradan daha önce Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göçmüş gurbetçilerin, geçici süreliğine geri dönmesinden dolayı yaz aylarında biraz daha hareketli. Bu harekete rağmen tipik taşra durgunluğunu muhafaza ediyor.

Bir sahil ilçesi olması rağmen ahalisi sahile sırt dönmüş durumda. İlk yerleşim alanı kıyıya uzak bir noktada, merkezi de öyle. Sahile yakın noktalarda yeni yeni yerleşimler başlamış. Tabii buranın kış ayını da düşünmek gerekir. Karadeniz’in yaz kış rüzgârlı ve hırçın yapısı kış mevsiminde yaşanacak muhtemel bir ısınma problemine karşı ilçe mukimlerini iç kesime doğru sevk etmiş olabilir.

Sinop’a kadar gelen fakat Türkeli’ye ulaşamadan yarım kalan bir sahil yolu var. Bu sahil yolu tamamlansa sanki ilçede her şey düzene girecekmiş gibi. Batı Karadeniz bölgesinin ulaşım açısından problemli yapısını buradan gözlemleyebiliyorsunuz. Ulaşım zor, yollar tehlikeli. Sinop il merkezine ise ancak birkaç saatlik araba yolculuğunun ardından ulaşabiliyorsunuz.

Türkeli’nde bizi; önce sınıf arkadaşım, daha sonra ev arkadaşım olan İbrahim ve yakın zamanda evlenerek hayatlarını birleştirdikleri eşi Begüm ağırladı. Eski günleri konuştuk. 10 yıl öncesini, birkaç yıl öncesini… Yaşarken sıkıcı ya da ıstıraplı gelen günleri, üzerine büyülü bir zaman sosu eklendikten sonra konuşmak nedendir bilinmez ama keyifli oluyor. Yaşadığımız anlarda utandığımız, üzüldüğümüz, öfkelendiğimiz hatıraları şimdi gülerek anlatıyoruz. Eski günlerin çoğu zaman daha iyi hatırlanması, bu bir yanılsama. Hafızamız bize küçük bir oyun oynuyor. Fakat yine de anlatmak, aynı ortak hikayeleri tekrar tekrar dinlemek insanın hoşuna gidiyor. Belki de bu durum zihnimizin bizi sağlıklı tutma telaşından ileri geliyor.

Türkeli’ndeki misafirliğimizin ardından hedef Sinop il merkezi…

Sinop/İl Merkezi

Şehirlerin de tıpkı insanlar gibi bir ruh halleri ve etrafa yaydıkları bir enerji olduğuna inanırım. Bu enerji kimi zaman bizi yatıştırırken kimi zaman da huzursuz eder. Sinop il merkezine girdiğim andan itibaren hissettiğim şey renksiz, kısır bir şehre geldiğimdi. Nitekim günün sonunda bu his beni yanıltmadı. Belki bu olumsuz ilk intibanın etkisinden çıkamadım ve diğer gezdiğim yerleri de olumsuz olarak kaydettim, bilmiyorum. Ülkemizin en kuzey noktası Sinop’la ilgili Türkiye’nin en mutlu şehri haberini okumuştum. Mutluluk kriterlerimizin araştırmayı yapanlarla aynı olmadığı kesin.

Sinop’un tek güzel olarak hatırlayacağım yanı Örnek Sinop Mantıcısı idi. Özellikle cevizli mantısı çok lezzetliydi.

Bir sonraki rotamıza geçiyoruz, ver elini Samsun!

25 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page