Bugün, sokak diye bir şeyin varlığından söz etme imkânı kalmamıştır. Sokak, hayatımızın cereyan ettiği bir sahne olmaktan çok bir yerden bir yere intikalin mekânı haline gelmiştir. Üzerinde hiç bir hatıramızın olmadığı, hiçbir duygusal kaydın yapılmadığı, özlemle anacak en ufak bir hayat sahnesinin yaşanmadığı yerlerle bağ kurma ihtimalimiz olabilir mi?
Sokağın bir özne olarak hayatımızdan çıkışı öyle çok uzak geçmiş zaman değil. Sokağı sokak yapan başat ve önemsiz gibi görülen unsurların değişmesi sonucu ortaya bugünkü tablo çıkmıştır. Bir sokağı, 20-30 yıl önceki bir sokağı sokak yapan başat unsurlar nelerdi? O günleri yaşayanlar için hüzünlü bir anlatının başlangıcıdır.
Sokağı sokak yapan unsurların başında boşluklar gelir. Bir şehri şehir yapan içinde bulunan yapıların ahengi kadar bu yapılar arasına serpilen boşluklardır. Örneğin; Süleymaniye’yi Süleymaniye yapan mevcudatı kadar, onu çepeçevre saran boşluktur. Sokak için de bu boşluklar arsalardı. Evler, seyrek düzende inşa edilmişken aralarında illaki henüz herhangi bir yapı inşa edilmemiş boş arsalar olurdu. İşte sokak buralardan nefes alırdı. Bu arsalar çocukların futbol sahası, ‘kale baskın’ alanı, içinde kendiliğinden yetişmiş iğde, süt eriği, ayva gibi ağaçlarla yazları gölgelik meyve zamanı ise taamlarıyla doğaya temas etme imkânı idi. Mahalle sakini ev hanımları, özellikle akşam üstleri el işlerini, ay çekirdeklerini, çaylarını alır bu arsaların gölgeliklerinde otururlardı.
Şimdi arabaların ve evlerin dip dibe sıkı parklarından mütevellit, dışarıda bir çocuk, dahası bir insan görmenin imkânı yoktur. Gördüğünüz insan da oradan geçiyordur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sokak hayatın cereyan ettiği bir merkez olma vasfını yitirmiştir. Tabii burada işin realitesini gözden kaçırmamak gerek. Türkiye’nin uzun yıllardır bitmeyen bir göç hareketi mevcut. Köyden ya da küçük şehirlerden iş ve okul gibi gerekçelerle büyük şehirlere akın akın göçtükçe aksi bir durumu düşünmek zor. Bu nüfus tazyikiyle boş alanlar hızla doldu. Az katlılar yıkıldı, kentsel dönüşüm kapsamında daha çok katlı hale geldi. Apartmanlar uzadı, aralarındaki boşluklar yeni daireler çıkarılması umuduyla yok edildi. Arsalar hızla doldu. Sokaklar asfaltlandı ve arabalandı.
Şimdi sokak mentalitemiz arabaların rahatına endeksli. Sokağın başında sokaklara baktığınızda bir tek onların hükümranlığı var gibi…
Yukarıdaki satırlara vesile olan iki kitabı Sokakta(Bahaeddin Özkişi) ve Belkide Üzülmeliyiz(Ahmet Murat) anmadan yazımızı kapatmayalım. ‘Sokakta’ romanında bir sokağın değişimi ele alınırken, Belkide Üzülmeliyiz kitabında özellikle ‘Arsalarda Çocuklar’ yazısında bu arsa ve boşluk meselesi çok güzel işlenmiş. Meraklısına.
Comments