top of page

Pusuda ve Tufandan Önce


Bugünkü Metrobüs Akademi konukları Pusuda isimli öyküsüyle Abdullah Harmancı ve tabii ki Tufandan Önce isimli eseri ile Mustafa Kutlu.

Pusuda isimli öyküyle başlayalım. Faruk Nafiz Çamlıbel’in bir şiirinden iktibaslar yaparak ilerliyor hikâye. Bu teknik ilgimi çekti. Bir şiirin üzerine kurgulanmış bir hikâye gibi. Zaten şiirin de kendi içinde bir giriş, gelişme ve sonuç bölümü var. Dolayısıyla hikâye kurmaya çok müsait.

Namluya dayanır yola dalarsın

Duruşun bakışın yaman be Ali

Boşuna tetiği ne kurcalarsın

Var daha ateşe zaman be Ali

Yukarıdaki dizelerin altını doldurmakla başlıyor öykücü. Burada kötü giden ve sınırların aşıldığı bir ilişkinin tasvirini yapıyor. Damla ile Denizin ilişkisi.

Yıllanmış bir çınar pusuluk yerinNeredeyse gelecek beklediklerinVar iki atımlık canı kederinDesene işleri duman be Ali

Deniz bir süre Damla’dan haber alamıyor. Haber alamadıkça daha da üzerine gidiyor, mesaj üzerine mesaj atıyor. Telefon üzerine telefon açıyor, okul çıkışlarını kolluyor ama nafile. O kadar ısrarlı mesajına ‘Artık seni sevmiyorum!’ yanıtını alıyor. Deniz, bu terkedilme ve ayrılık durumunu uzun süre sindiremiyor.


O’nu sen büyüt de söğüt boyunca

Kendini ellere versin o gonca

Sözüne kanmadın bunu duyunca

Gönlündü gözünü yuman be Ali


Deniz, Damla’nın başka biriyle ilişkisi olduğunu öğrenmesine rağmen, bu hakikatle yüzleşmeye dair direnci devam ediyor.


Geldiler beklenen çiftler ormana

Duruyor iki genç ne hoş yanyana

Bir kurşun kadına bir de çobana

Çınlasın yıllarca orman be Ali

Deniz, Damla’nın yeni sevgilisinin işyerini tespit ediyor. Birlikte gezmelerine kol kola yürümelerine şahit oluyor. Birkaç gün bu şekilde uzaktan takip ediyor ve sona doğru yaklaşıyoruz.


Görünce uzanmış yar kucağına

Boynunu dolamış zülfü bağına

Kurşunu kahpeye atacağına

Kendine çevirdin aman be Ali


Deniz, Damla ile sevgilisini gittikleri çay bahçesine kadar takip ediyor. Onu tanıyabilecek tek kişi olan Damla’nın bakış açısına girmeyecek bir masaya oturuyor ve yavaş yavaş yaklaşıyor. Uzun kaşe kabanın önünü aralıyor ve elini beline götürüyor. Eli belinde yavaş yavaş masaya doğru yaklaşıyor. Deniz’le sevgilisinin masasının etrafında yarım hilal çizerek, Deniz’in bakış açısına giriyor. Damla, Deniz ile tabancayı aynı anda görüyor. Yüzüne bir korku ifadesi yerleşiyor. Tam bu anda namluyu kulak memesine dayıyor ve soruyor: ‘Seni öldürmek mi? Kendimi öldürmek mi? Hangi tarafta olmak daha az acı verecek bana?’


Tufandan Önce

Mustafa Kutlu bu öyküsünde küçük bir kasabanın 20 yıldır Belediye Reisliğini yapan Şemsettin Bilen’in hayatını anlatıyor. Siyaset ilmine dair püf noktaları, rakip egale etme teknikleri, hangi örtülü ifadenin hangi anlama geldiğine dair konuşmalar geçiyor. Çünkü Şemsettin Bilen, işinin ehli, namuslu ve yufka yürekli bir adam. Kapısından daha boş dönen yok. Ayrıca köhne bir Anadolu kasabasından cıvıl cıvıl, tertemiz bir ilçeye dönüştürüyor idaresini. Halktan biri, onların içinden çıkmış. Dolayısıyla ilçe sakinleri de onun bırakmasını ya da hayali olan Ankara’da milletin vekilliğini yapmasını istemiyorlar. Genel merkezden vekillik adına her ret yediğinde halk bir oh çekiyor. Fakat tabii siyasetin sahnesi kirli, yolları tozlu. Rakip eksiltmeyi bilmiyorsan öne geçme ihtimalin çok zayıf. Bu süreci bu uzun öyküsünde uzun uzun işlemiş Kutlu.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ceza Hikayeleri

Mehmet Ali Başaran’ın ‘Ceza Hikayeleri’ isimli kitabı geçtiğimiz Ekim ayında Pınar Yayınları vasıtasıyla okurla buluştu. Kendi başından geçen ve alanda çalışan hukukçuların şahit oldukları hikayeleri

bottom of page